Zonguldak Adliyesi Ceza İnfaz Kurumunda çalışan Mertkan Çelikateş, hayatına son vermeye karar vermeden birkaç gün önce bloğunda “İlk Dileğim, Son Dileğim” başlıklı bir şiir yazdı. 

Bir zamanlar, bir dilek ağacına bağlı masum bir dileği vardı. Adam, kendilerinden güzellikler umarak bekleyen insanlar gibi bir yem oldu. Aşkına ve inancına taptı, dilek ağaçlarına tapan insanlar gibi. Bu öyle bir aşktı ki, gören herkesi kıskandırıyordu. Hem de çok. Belki çocukçaydı, ama kararsızca ve çok sevmek her zaman çocukça değil midir? Dizleri yara bere içinde olsa bile, ayağa kalkıp dünyaya haykıran o değil miydi? Kalabalığa karışan ve kanlı diziyle eğlenen çocuk. Bu onun son dileği olduğu kadar ilk dileğiydi de. Meğer hayat öğretiyormuş. İlk dileği son dileği olmamış; o kadar çok şey demiş ki, sadece bir kez olmuş. Bu kez ne çocukluk, ne aşk, ne de masumiyet var hiçbir yerde. Olabildiğince nefret, olabildiğince kırılmışlık duygusu sardı etrafımı. Kalbi her yönden yaklaşılmayacak kadar katran karası. Buradan güneşe, içimdeki kararmış tarlaya giden tek bir yol olabilirdi. O kadar. Kızgınlığı artık bir çocuğunki gibi hissettirmiyordu. Bir çocuk gibi seviyordu ve bir çocuk gibi acıyı hoş karşılamıyordu. Bu bir zamanlar bir adamın ilk dileğiydi. 

Şimdi son bir dileği var, ama belki de son olmayacak; hayat uzun. Fedakârlığının adı ezikleşti; sevgim kişiliksizleşme. 

Sevgi ve nefret arasındaki ince çizgiyi öğreten sevdiklerinin artık sevilmemesini diler. 

Karmaya inanır mısın? 

Tek dileği son dileğiydi.