Dikkatlice ve çabalayarak bulduğu şeyi güverteye çıkardı; bunun ailesi ve deniz hakkında bildiği her şeyi yeniden gözden geçirmesine neden olacağının farkında değildi.

İçeride bir şey şıngırdadı; zar zor duyuluyordu ama belirgindi.

İçeride altın ya da kemik yoktu; sadece kuru, kırılgan bir muşambaya sarılmış, üzerinde karmaşık bir gravür bulunan pirinç bir anahtar vardı.

Anahtarın altında, büyük bir madeni para büyüklüğünde, üzerinde bir zamanlar güçlü olan ve gemilerinden birinin gizemli bir şekilde kaybolmasının ardından onlarca yıl önce kapanan Harrington Denizcilik Şirketi’nin arması bulunan yuvarlak bir madalyon levha vardı. Bu sembol Rowan’ın nefesini kesti: Babası bu şirkete ait bir gemide görev yapmıştı.

Yakınlarda, üzerinde kabartmalı bir numara ve adres bulunan ince bir metal şerit vardı. Rowan, kıyı şeridinin tüm efsanelerini bilen küratörü yaşlı Alden’ı görmek için yerel denizcilik müzesine gitti.

Madalyonu gören Alden donakaldı. Madalyonun, 1993 yılında tuhaf koşullar altında kaybolan Harrington Trident adlı gemiye ait olduğunu söyledi. Kaptanı Elias Harrington, tekneyle birlikte ortadan kaybolmuş ve geride sadece sırlar bırakmıştı.

O akşam geç saatlerde Rowan, tanımadığı bir numaradan bir mesaj aldı: “Trident işlerine karışma.” Bu sözler onu buz gibi bir rüzgardan daha çok yakmıştı. Birisi ne bulduğunu zaten biliyordu.